Hayat Sigortalarında Tarafların Yükümlülükleri

28 Mart 2024

1.Hayat Sigortası; Kişilerin belirli bir prim ücreti karşılığında, belirlenen süre ve koşullarda; ölüm, hastalık, sürekli maluliyet gibi hallerde, sözleşmede kararlaştırılan kişilere sigorta bedelinin ödenmesidir. Sakatlık veya tehlikeli hastalık geçirilmesi durumunda sigortalı, sigortalının vefatı halinde ise mirasçılarına teminat sağlamaktadır. Hayat sigortası tek başına yapılabileceği gibi, başka bir sözleşmenin eki olarak da yapılabilmektedir. Uygulamada daha çok konut kredisi, iş yeri kredisi, ihtiyaç kredisi gibi durumlarda ek olarak hayat sigortası da yapılmaktadır.

2. Hayat sigortasında ödenecek prim ücreti; çekilen kredi türüne, ödeme takvimine, ödeme miktarına, kişinin yaş ve özellikleri gibi bir çok etkene göre değişmektedir. Sözleşme, tarafların talepleri doğrultusunda istenen süre için yapılabilmektedir. Genel olarak hayat sigortaları ölüm teminatından oluşmakla birlikte genişletilmiş halde, işsizlik, hastalık, sürekli sakatlık halleri de teminat altına alınabilmektedir. Bu durumda da prim ücreti artmaktadır.

3. Hayat sigortası yapılırken gerçeğe uygun beyan yükümlülüğü hayati önem taşımaktadır. Türk Ticaret Kanunu'nun 1290. maddesi uyarınca sigorta ettiren kimse sözleşme yapılırken gerçeğe uygun beyanda bulunmaya mecburdur. Şayet, sigortalıya sorulduğu halde susması veya eksik yahut hakikate aykırı beyanlarda bulunması halinde sigortacı sözleşmeden cayabilir. Caymanın sigortacı tarafından hakikatin öğrenildiği tarihten itibaren bir ay içinde kullanılması gerekir. Sigortacı, sigortalının gerçeğe aykırı beyan yükümlülüğünü öğrenmesine rağmen cayma hakkını kullanmaması halinde, daha sonra gerçeğe uygun beyan yükümlülüğü ileri sürülerek ödememe definde bulunamaz.

4. Hayat sigorta poliçesi imzalanırken uygulamada ‘’sağlık beyan formu’’ alınmaktadır. Sağlık beyan formunda, kişi hiçbir hastalığını gizlememelidir. Zira Türk Ticaret Kanunu’nun 1435. Maddesinde bu durum;

"Sigorta ettiren sözleşmenin yapılması sırasında bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür. Sigortacıya bildirilmeyen, eksik veya yanlış bildirilen hususlar, sözleşmenin yapılmamasını veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikte ise, önemli kabul edilir. Sigortacı tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususlar, aksi ispat edilinceye kadar önemli sayılır" şeklinde düzenlenmiştir.

 5. Sigorta sözleşmesi, farklı verilere göre kurulduğu ve kişinin özelliklerine göre prim tutarları belirlendiği dikkate alındığında verilen her bir bilgi önem arz etmektedir. Aksi takdirde sigorta şirketince sözleşme şartlarında değişiklik yapma, ek prim isteme hatta sözleşmeden dönme gibi haklar söz konusu olabilecektir. Bu durum Türk Ticaret Kanunu’nda TTK'nın 1439/2. maddesinde,

"rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sigorta ettirenin ihmali ile beyan yükümlülüğü ihlal edildiği takdirde, bu ihlal tazminatın veya bedelin miktarına yahut rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte ise, ihmalin derecesine göre tazminattan indirim yapılır. ‘’ şeklinde düzenlenmiştir. Bu hususta verilen bir kararda şöyle denilmektedir:

‘’Davacılar murisi olan  sigortalı tarafından imzalanan sağlık beyan formunda, sigortalının teşhis edilmiş kanser hastalığının olup olmadığı, kanser şüphesi ile herhangi bir tetkik yaptırıp yaptırmadığı veya herhangi bir tetkik sonrası kanser şüphesi bulgusuna ratlanıp rastlanmadığı  sorulmuş, sigortalı tarafından bu sorulara olumsuz cevap verilmiştir.   Bu nedenle; beyan yükümlülüğüne aykırılığın mevcut olduğu açıktır. TTK'nun 1439/2. maddesindeki açık ifadelerle, sigortalının ihmali ile beyan yükümlülüğüne aykırı davranılması halinin tazminattan indirim sebebi olduğu, ayrıca, beyan yükümlülüğüne kasten uyulmaması halinde, gizlenen (beyan edilmeyen) husus ile gerçekleşen riziko arasında illiyet bağının bulunmadığı durumda da ödenen prim ile ödenmesi gereken prim arasındaki orana göre sigortacının tazminatı ödeyeceği kabul edilmiştir. Diğer taraftan, kanunda yer alan kasten gizleme ifadesinin, kötüniyetle gizlemeyi değil, bildiği halde beyan etmeme halini ifade ettiği de izahtan uzaktır. Açıklanan hukuki ve maddi vakıalar karşısında mahkemece, davalı sigortalının, davacı sigortacı için önemli sayılabilecek bir hususu bildirme yükümlülüğüne aykırı davrandığı ve kanundaki kasten gizleme ifadesinin bildiği hususu beyan etmeme durumunu ifade ettiği de dikkate alınarak gizlemenin kasten mi yoksa ihmal nedeniyle mi olduğunun hükümde tartışılması, varılacak sonuca göre, TTK'nun 1439/2. maddesi gereği tazminat sorumluluğun kalkması, tazminattan indirim yapılması ya da proporsiyon hesabı ile tazminatın belirlenmesi için gerekli araştırmalar yapılıp gerektiğinde bilirkişi raporu alınmasıyla oluşacak sonuca göre hüküm tesisi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle, yazılı biçimde hüküm tesisi doğru olmamıştır. (Yargıtay 17. HD. 2016/8130 Esas,  2019/8675 Karar sayılı kararı)

6. Sağlık Beyan Formundaki her beyan ayrı önem taşımakla birlikte, sigorta şirketinin ödemeden tamamen kaçınması için ölüm ile gizlenen hastalık arasında illiyet bağı kurması gerekmektedir. Örneğin bir kimse şeker hastalığını gizlemiş olmasına rağmen akut gelişen bir kalp krizi neticesinde vefat etmesi halinde hastalık ile ölüm arasında illiyet bağı kurulamayacaktır. Türk Ticaret Kanunun 1439. Maddesinde;

 ‘’…..Sigorta ettirenin kusuru kast derecesinde ise beyan yükümlülüğünün ihlali ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacının tazminat veya bedel ödeme borcu ortadan kalkar; bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini öder" şeklinde düzenlenmiştir.

 Sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünün kast seviyesinde olmasından kasıt, daha önce gizlenen hastalık nedeniyle teşhis konulması, tedavi olunması, muayeneye gitmesi gibi fiili eylemlerdir. Ancak kişi ciddi bir nefes sıkıntısı yaşıyorken doktora gitmeyip, öncesinde hayat sigortası yaptırması ve ölümünün solunum fonksiyon eksikliğinden kaynaklanması halinde kusurunun kast derecesinde olduğu kabul edilmektedir. Ölüm ile gizlenen hastalık arasında illiyet kurulmaması halinde, sigorta şirketi ödeme yükümlülüğünden kaçınamayacaktır. Bu konuda verilen bir kısım karar aşağıdadır:

‘’Anılan bilirkişi raporu incelendiğinde; söz konusu kredinin 26/01/2015 tarihinde kullanıldığı, hayat sigortası poliçesinin 27/01/2015 tarihinde düzenlendiği, murisin 02/03/2015 tarihinde vefat ettiği anlaşılmıştır. Murise ait ölüm belgesi ekinde bulunan Salihli Can Hastanesinin 02/04/2015 tarihli  epikriz formu incelendiğinde murisin 02/03/2015 tarihinde Akciğer ödemi ve HT şikayeti ile acil servise başvurduğu yoğun bakıma alındığı, tansiyon değerlerinin düşmeye başladığı ve hastada kardiyak arrest geliştiği ve vefat ettiğinin bildirildiği, akciğer ödemi şikayeti ile hastaneye başvuran murisin durumun ağırlaşması ile tansiyon değerlerinin düşmesi ile kalp krizi sonucu vefat ettiği, murisin ölüm sebebinin bildirilmeyen hastalıkla ilgili olmadığı anlaşıldığından, murisin beyan yükümlülüğüne aykırı davranmadığı kabul edilerek verilen mahkeme kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu anlaşılmakla davalının istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2016/309 Esas 2020/271 K, 26.03.2020 karar tarihi

‘’Sigorta poliçesinin daini mürtehini olan bankanın dava dosyasında bulunan cevabi yazısı uyarınca davaya koşulsuz muvafakatinin bulunduğu görülmekle davacıların aktif husumet ehliyetlerinin bulunduğu anlaşılmıştır. Davacıların murisinin sağlık beyan formunda kronik hastalık sorusuna hayır olarak yanıt verdiği ve beyan formunun muris tarafından imzalandığı görülmüştür. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sırasında Adli Tıp Uzmanı bilirkişiden alınan raporda muris .....'ın romatoid artrit hastalığına bağlı akciğer tutulumu, akciğer enfeksiyonu, ölüm belgesinde 10 yıldır romatoid artrit, 3 aydır romatoid akciğer hastalığı, 24 saattir kardiyojenik şok hastalıklarının, ölümü ile illiyet bağı bulunduğu ortaya konulmuş olup, mahkemece Adli Tıp Uzmanı bilirkişiden alınan ek raporda muris .....'ın 10 yıldır var olduğu belirtilen romatoid artrit hastalığının, ölümü ile illiyet bağı bulunduğu ortaya konulmuştur. Bu durumda murisin hayat sigortası poliçesi düzenlenirken beyan yükümlülüğüne aykırı davranarak bildirmediği hastalığı ile ölümü arasında illiyet bağı bulunduğundan ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesi doğru olmakla davacıların istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi gerekmiştir. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/3657 Esas 2020/339 K, 20.02.2020 karar tarihi

‘’Dava, hayat sigortası poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olup, uyuşmazlık davacıların murisinin sözleşmenin kuruluş aşamasında beyan yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığı noktasında toplanmaktadır. Mahkemece, benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda, davacıların murisinin beyan yükümlülüğüne aykırı davranmadığı, sözleşmenin kuruluş aşamasında murisin kendisinde mevcut olan ve sigortacının bilmesi gereken rahatsızlığı kasten gizlediğinin kanıtlanamadığı, zira beyan formunda davacılar murisinin kalp rahatsızlığına ilişkin açık bir sorunun bulunmadığı gerekçesiyle bu sonuca ulaşılmıştır. Oysa, davacıların murisinin davaya dayanak yapılan poliçenin tanziminden beş gün sonra myokard enfarktüsü rahatsızlığından öldüğü anlaşılmış olması karşısında, mahkemece her ne kadar doğru beyan yükümlülüğüne kasten aykırı davranılmadığı kabul edilmiş ise de, dosyada mevcut sağlık karnesi örneğinden davacılar murisine 03.11.1999, 03.12.1999, 07.01.2000, 07.05.2002, 28.12.2001, 12.02.2002, 01.03.2002 tarihlerinde koroner arter hastalığı teşhisi konularak ilaç tedavisinin uygulandığı sabittir. Sigortalı kendisinde mevcut anılan hastalığı ile ilgili sigortacı tarafından açıkça sorulmasa bile sözleşmenin kurulması aşamasında sözleşmenin kurulmasına etki edeceği düşünülen mevcut hastalıklarını beyan etmesi gerekir. Bu bağlamda mahkemece, davacılar m murisinin beyan yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığı, mevcut anılan rahatsızlık ile rizikoyu oluşturan hastalık arasındaki nedensellik bağı bulunup bulunmadığı denetime elverişli bir bilirkişi raporu ile açıklığa kavuşturulması gerekirken bu yönden eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2008/12468 Esas 2010/2433 Karar 04.03.2010 Tarih

‘’Davacıların murisi .....'ın, ..... Bankası Sultanhisar Şubesinden çekmiş olduğu krediye teminat olması için davalı ..... Hayat ve Emeklilik AŞ ile 15/10/2015 tarihinde Tüketici Kredisi Grup Hayat Sigortası sözleşmesi imzaladığı, sigorta başlangıç tarihinin 16/10/2015, bitiş tarihinin 15/10/2018, prim tutarının ise 2.574,67 TL olduğu, rizikonun 1. yılda gerçekleşmesi durumunda sigorta bedelinin 31.080,00 lira, 2.yılda gerçekleşmesi durumunda 22.587,95 lira, 3.yılda gerçekleşmesi durumunda ise 12.347,93 lira olarak belirlendiği, davacının murisinin 25/07/2016 tarihinde akciğer kanseri sebebiyle vefat ettiği için davalıya yapılmış olan müracaatın reddedilmesi üzerine dava açılmıştır.

Mahkemece murise ait hastahane kayıtları getirtilmiş ve Adnan Menderes Üniversitesi Onkoloji Bilim Dalı Başkanlığı'nın 43836231-481.01.01 sayılı raporunda ".. Daha önce hastanın dosyasında 22.04.2015 tarihli Nazilli Devlet Hastanesi'ne ait Toraks BT raporunda akciğer kanseri" şüphesi belirtilmiş olmakla birlikte..." şeklinde hastalığın öyküsünden bahsedilmiştir. Yine bu rapora göre  kesin teşhisin 20.06.2016 Tarihinde konulduğu belirtilmiş ise de murisin poliçe tanziminden önce Nazilli Devlet Hastanesinde tedavi gördüğü ve 22.04.2015 Tarihli Toraks BT raporunda "akciğer kanseri" şüphesi olduğunun açıkça vurgulandığı, murisin bu rapordan yaklaşık 6 ay sonra 15.10.2015 Tarihinde ..... Bankası Sultanhisar Şubesinden kredi başvurusunda bulunduğu, krediye teminat olması için de iş bu hayat sigortası poliçesini imzaladığı anlaşılmaktadır.

TTK.m.1436 hükmü ile gerek sigorta ettiren gerekse sigorta ve temsilcisinin sözleşmenin yapılması sırasında kendisince bilinen ve sigortacının sözleşmeyi yapmamasını veya daha ağır şartlarda yapmasını gerektirecek bütün halleri bildirmekle yükümlü olduğu, beyan yükümlülüğünün kasıtlı ihlalinde sigortacının riziko gerçekleşmiş olsa bile sözleşmeden cayabileceği ve prime hak kazanacağı düzenlenmiştir.

05.10.2015 Tarihli Kredi Grup Hayat Sigortası Sigorta/Sağlık Beyan ve Sertifika Talep Formunda "Halen tedavisi devam eden ya sona eren kanser hastalığınız ya da kanser hastalığına ilişkin tespit edilen bir bulgunuz var mı? sorusuna muris hayır cevabını vererek sözleşmeyi imzalamıştır. Sözleşmedeki "kanser hastalığına ilişkin tespit edilen bir bulgunuz var mı" sorusu haksız şart niteliğinde değildir.

Bu şekilde murisin, sözleşmenin yapılması sırasında bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmekle yükümlü olduğu halde bildirmediği, sigortacıya bildirilmeyen, eksik veya yanlış bildirilen hususların sözleşmenin yapılmamasını veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikte ve önemli olduğu, sigortacı tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususların aksi ispat edilinceye kadar önemli sayıldığı, murisin beyan yükümlülüğünü kasıtlı ihlal etmek suretiyle hastalığını gizleyerek sözleşmeyi imzaladığı, gizlenen hastalık ile ölüm rizikosu arasında illiyet bağı hastane kayıtlarıyla sabit olduğundan ilk derece mahkemesi tarafından verilen karar yerinde olup davacıların istinaf taleplerinin reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1603 Esas 2019/590 K, 26.03.2019 karar tarihi

7. Sigorta şirketi araştırma yükümlülüğüne uymalıdır. Her ne kadar sigorta ettirenin sağlık beyan formunu eksiksiz doldurması gerekmekte ise de tüketiciye göre bilgili konumda bulunan sigorta şirketinin de bu beyan formunu alırken bir kısım hususlara dikkat etmesi gerekmektedir. Sigorta şirketi, müşterisine ait bilgileri araştırmakla yükümlüdür. Özellikle açık bir uyumsuzluk olduğunda araştırma yapmaması halinde, durumu kabul ettiği, cayma hakkını kullanmadığı kabul edilmelidir. Bu durumda verilmiş bir karar aşağıdaki şekildedir:

‘’ imzalar arasında uyumsuzluk olduğu takdirde bankanın bunu araştırmakla mükellef olduğu, murisin o dönem 60 yaşında alzheimer hastası olması nedeniyle kusuru olmadığı, yakın geçmişi hatırlamadığı, unutkan olup iradesinin tam ve sıhhatli olmadığı, imza mührünün kişinin okuma yazma bilmemesi, fiziksel engel nedeniyle imza atamayacak durumda olması hallerinde kullanılmasının mümkün olduğu, bankanın imza mührünü önermesinin ise murisin fiziksel engelli hastalığı hakkında bilgi sahibi olduğu anlamına geldiği, davalı bankanın tam kusurlu olduğu, İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 45. HUKUK DAİRESİ DOSYA NO: 2020/2350 KARAR NO: 2021/254

8. Daini Mürtehin Hakkının varlığı halinde, mirasçılar banka kredi borcunu ödemek zorunda değildir. Belirttiğimiz gibi hayat sigortaları genellikle çekilen krediye ek olarak yapılmaktadır. Burada temel amaç, kredi veren bankanın kendisini koruma altına almasıdır. Bu koruma altına alınma ‘’Daini Mürtehin Hakkı’’ ile kullanılmaktadır. Bir diğer anlamıyla Rehin Alacaklı anlamına gelen daini mürtehin, bankanın kredi verdiği kişiden alacağını garanti altına alması anlamına gelmektedir. Kredi borçlusunun vefatı halinde banka, doğrudan sigorta sözleşmesinin tarafı haline gelmekte ve borcunu karşılar miktardaki bölümünü poliçe kapsamında tahsil etmektedir. Ancak bazı durumlarda banka doğrudan mirasçılardan tahsil yoluna gitmektedir. Bu durumda mirasçılar, mutlaka bir hayat sigortası olup olmadığını araştırmalı ve sonucuna göre hareket etmelidir. Bankanın kredi alacağı, hayat sigorta teminatından düşük ise bu durumda sigorta teminatını tahsil eden banka, borç miktarını düşerek mirasçılara eşit miktarda ödemekle yükümlüdür.

‘’Davaya konu sigorta poliçesinin incelenmesinde Türkiye İş Bankasının daini mürtehin konumunda bulunduğu anlaşıldığından daini mürtehin sıfatı bulunan bankadan borcun ödenip ödenmediği, kalan borç miktarı, olup olmadığı hususları sorularak bu durumun değerlendirilmesi gerekirken eksik incelemeyle karar verilmiştir. ‘’Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2018/5734 Esas, 2018/12911 Karar , Karar Tarihi: 27.12.2018

9. Son olarak hayat sigortasından yararlanabilmek için sözleşmenin imzalanması yeterli değildir. İlk sigorta priminin de ödenmesi gerekmektedir. Aksi takdirde tüm şartlarıyla kurulmuş bir sözleşme olmayacağından, sonuçları da talep edilemeyecektir. Bu hususta verilmiş bir kararda;

‘’Dava: Taraflar arasında görülen davada Kadıköy Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nce verilen 08.12.2000 tarih ve 1999/818 - 2000/1040 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Deniz Biltekin tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından Genel Şartlar C.1 maddesi uyarınca, 09.04.1999 davacı başvurusunun davalı tarafından kabulü için 30 günlük süre var iken rizikonun 04.05.1999 tarihinde gerçekleştiği henüz sigorta sözleşmesinin kurulmasından önce ölümün olduğu, sözleşmenin varlığı bir an kabul edilse bile prim 04.05.1999 gün ve 05.05.1999 valör ile yatırıldığı, oysa, ölümün 04.05.1999'da gerçekleştiği, primin ödenmesinden önce rizikonun doğduğu, her iki halde de sigorta sözleşmesinin kurulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.  Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2001/1626  Esas 2001/3551 Karar 24.04.2001 Tarih’’

Av. Asuman IŞIK ,  ARAT HUKUK VE DANIŞMANLIK, 2021